Küçük kurumuş dilin peltekleşiyor. Konuşamıyor musun? Heyecanlı mısın? Baskı galiba bu üzerindeki. Babana bakıyorum. Çalınmayan bir bestenin duyamadığım ezgisi zihnimde... Sessiz sinemaların çığlığı gibi... Bir altyazı gibi gelip geçiyor düşünceler aramızdan. İzliyoruz, okuyoruz. Ama dillendiremiyoruz. Önce baban konuşmalı. Haydi der gibi bakamıyorum ona. Romatizmalarım artmış.
Ah kızım. Bir şekerle seni yatıştırabildiğimiz günleri özlüyorum. Yutkunuyorum.
Kalkıyorsun. Pencereye doğru yürüyorsun. İlk adımların geliyor aklıma. Düşeceksin diye korkuyorum!.. Dimdik dikiliyorsun karşımızda. İçten içe bana daha çok ihtiyacın olduğu günleri özlüyorum. Seni yetiştirirken büyümeni istememişim galiba. Baban da istememiş. Hele baban… Sen büyüyünce ne olacak, hiç düşünmemişiz. Hazırlıksız yakaladın bizi. Hoş; zaten hazırlık yapmaya da niyetimiz yoktu.
Kendi kararların olacağını biliyorduk ama... İlk kararın bu mu olacaktı?
Şimdi yine gökkuşağını sor. “Ay tabak mı anne?” de. Ağla gecenin bir yarısı. Hiç uyutma beni! Uyuşmuş ayaklarımda sallayayım seni. Pırasa yaptım diye küs bana. Ama sadece onun için küs ne olur! Başka suçum yok benim, suçumuz yok bizim. Yine bize ait ol. Bütün korkularını bize emanet et tekrar. Kendi yelkenine kendin üfürmeye kalkma. Hırçın dalgalar karar verir yönüne sonra.
-“Baba!” diyorsun.
İlk ‘Baba’ demiştin zaten, yaşına girmeden.
-“Ben gidiyorum!” diye eklememiştin o zaman.
Oy yavrum. Yüreğine mi indireceksin adamcağızın?
Bu kadar değişebildiğini aklım almıyor. Baban susuyor. Yok yok... Aslında çığlık atıyor da sen farkında değilsin. Ben kanıyorum, görmüyorsun. Peki, sen ne haldesin?
Yokluyorum kelimelerimi doğru sözü bulamıyorum. Baban sonunda bir soru buluyor:
-“Nereden öğrendin?” diye mırıldanıyor.
O da çaresiz. Sesini yükselterek sana oda cezası veremeyeceğinin farkında. Alttan alıyor. Kaçınılmaz sonu uzatıyor. Sen sonlara inanmazdın hani?
Birkaç gün sonra doğum günün. En sevdiğin pastayı yapsaydım. Sen mumları üflerken camdan pabuç dileseydin. Elmaları cadılar zehirliyor diye, sevmediğin komşu kızına bütün elma sularını içirmeye kalksaydın tekrar.
Ne zaman bindin kendi beyaz atına? Ne zaman kötü adamların oyununa geldin? Ne ara gözlerine öfke oturdu a bebeğim? Bir zamanlar gözyaşlarını sildiğim gibi, kırışıklıklarını sileyim gel.
Ama önce sakinleşmelisin.
Biz sana iyi ebeveyn olamadık mı?
-“Öğrendim işte!” diye çıkıştığın bizleriz.
Bak bize!
Gözlerimize bak!
-“Öz anne babamdan öğrendim!” diyorsun.
Dikkatli baksan göreceksin.
Benim özüm, bizim özümüz sensin.
(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi
Hikâye Atölyesi 14.03.2013)
Hikâye Atölyesi 14.03.2013)
No comments:
Post a Comment