“Cinleri
de hâlis ateşten yarattı.” Rahman Suresi 15. Ayet
Yıl
1986...
“Yattım sağıma döndüm soluma. Melekler şahit olsun,
dinime imanıma. Yattım Allah kaldır beni. Nurlarına daldır beni. İmanla
Kuran’la gönder beni. Âmin.”
“Aferin kızıma. Bütün dualarını ezberlemiş benim
bebeğim.”
“Anne duvarda asılı olan halının desenleri, gece
gözlere dönüşüyor. Beni izliyor.”
“Hatice, ateşin geceleri sen uyurken yükseliyor
bazen. Biliyorsun hastalığın yüzünden. Ateşi yükselen insanların hayal görmesi normaldir.
İyileşince geçecek yavrum merak etme.”
“Bazen kâbus görüyorum. Bu da mı ateş yüzünden?”
“Evet. Tabii ki. Merak etme hem, sen çocuksun,
günahsızsın. Melekler hep yanında olur. Her zaman korurlar seni.”
“Biliyorum. Bütün gece benim için onlarla
savaşıyorlar zaten. İyi geceler anne.”
“İyi geceler.”
Annem bir konuda yanılıyordu; gördüğüm şeylerin
astım hastalığıyla ya da ateşle alakası yoktu. Başka bir konuda ise yerden göğe
kadar haklıydı; melekler günahsız olanı koruyorlardı. Keşke hep çocuk
kalsaydım...
“Ben
cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zariyat Suresi
56. Ayet
Yıl
1993...
Nefes almak çok zordu. Astım hastalığından yeni
kurtulmuş, tedaviye cevap vermiştim ancak bu sefer başka bir şey nefesimi
kesiyordu. Tir tir titreyerek o simsiyah siluetin altında hareket edemeden
yatıyordum. Çabalarımın hepsi boşunaydı. Boncuk boncuk terler, yüzümden
süzülürken, gözyaşlarım onlara karışıyordu. İnlemek için bile dudaklarımı aralayamıyordum.
Zihnimin içinde çığlıklar atsam bile, beni kimse duyamazdı. İçimden bildiğim
bütün duaları okumaya başladım. Biliyordum ki birazdan ezan okunacaktı ve “o”
çekip gidecekti. Çalar saat gibi hiç şaşmadan her sabah üstüme çullanan bu
gölge benden ne istiyordu, tam olarak bilmiyordum. Korkuyordum.
Ve en sonunda ezan okundu. Siyah silüetin
uzaklaşmasıyla, yavaş yavaş hareket edebilmeye başladım. Annemle babamın sabah
namazına kalktıklarını duyuyordum, ancak yatağımdan çıkmak için gereken cesaretim
yoktu. Ben oda kapısına ulaşana kadar ya tekrar karşıma çıkacak olursa?.. Yorganı kafama çekip bir
müddet bekledim. Gün ışımaya başladığında hemen annemin yanına gittim. Her
sabah olduğu gibi, namazdan sonra salonun bir köşesinde oturmuş mırıl mırıl Kuran
okuyordu. Yanına oturup başımı omzuna koydum.
“Ne
oldu kızıma?”
“Karabasan”
“Nasıl
yani?”
“Anne
hani seninle teravih namazına gitmiştik ya bir akşam.”
“Evet?”
“O
gece namaz kıldıktan sonra, çok güzel bir rüya gördüm. Ramazan ayı bitene kadar
aynı rüyayı gecenin aynı saatinde görmeye devam ettim. Rüya bitiminde ezan
okunuyordu ve ben aniden uyanıyordum. İçimden bir ses namaz kılmam gerektiğini
söylüyordu ama ben hep üşendim, erteledim, uyudum. Ramazan ayı bittikten sonra,
gördüğüm rüya kâbusa dönmeye ve “o” gelmeye başladı. Uzun boylu, simsiyah
giyinmiş, yüzünü göremediğim biri! Her gece aynı saatte… Ezandan önce...”
“Seni namaza davet ediyorlar kızım. Namaz kılmaya
başla!”
“Korkuyorum anne. Namaz kıldıkça onları daha çok
görüyorum. Ben görmek istemiyorum!”
Sanmıştım ki, bu görüntülerin bir düğmesi vardı da
ben bütün bunlara tepki vermeyerek, o düğmeyi kapatabilecektim. Ve yine
sanmıştım ki, korkunç olan tek şey o
siyah siluetti...
“Âlemlerin
Rabbi Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.” Tekvîr Suresi, 29. Ayet.
Yıl
1996...
Bazı şeyler yasaksa yasaktır! Gidip elmayı yemenin
lüzumu yoktu. İçimdeki falcılık tutkusunu da susturamamak benim suçumdu.
İnsanların yüzüne bakarak, onlarla ilgili şaşırtıcı şeyler söylemek de nereden
çıkmıştı? Ama kendimi tutamıyordum. Bazı şeyler dudaklarımdan dökülüveriyordu.
Küçüklüğümden itibaren, çevremdeki insanlar benim hislerime ve sözlerime çok
dikkat eder oldular. Kimi zaman kendim bile nereden geldiğini bilmediğim
bilgilerin doğru çıkmasına şaşırıyordum. Ne bana ne de konuştuğum kişilere
hiçbir faydası dokunmayan bir sürü şey söyledim. Söylediklerim çıktıkça korkunun
yerini gurur almaya başladı. Ve siyah siluet tekrar göründü!
O kadar öfkeliydi ki, suratıma esaslı bir tokat
patlattı. Tokadın acısıyla aniden irkilip, sıçrayarak uyandım. Işığı açıp
aynaya baktığımda, yanağımın kızarmış olması yastığın izi yüzünden değildi!
Uykular rüya ile başlıyor, rüyalar kâbusa karışıyordu. Birkaç gece üst üste o
siluet rüyamda benim için yılanlarla savaştı. Bense hangi tarafı tutacağımı
bilemiyordum. Yılanlara mı yardım etmeliydim yoksa ona mı? Haftalar sonra,
başka bir rüyada, yılanların hepsi bedenimi sarmıştı ve ben ilk kez
karabasansız uyandım.
“İşte
onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar
içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana
uğrayanlardır.” Ahkaf Suresi 18. Ayet
Yıl
2000...
Artık falcılığı para karşılığı yapıyordum ve
çevremde ünüm oldukça artmıştı. Bir yandan üniversite için cep harçlığım çıkıyordu,
bir yandan da çevre kazanıyordum. Ama bir şeyler ters gitti ve çember kırıldı.
Kâbuslarımda artık siyah siluet yoktu ancak başka şeyler vardı. Uykudan
gözlerimi açınca yatağın yanında dikilen küçük insansı varlıklar! Simsiyah
gözlerinin etrafında sürmeler çekili, yüzleri dövmeli, kulakları değişik,
sesleri iğneli, bakışları rahatsızlık verici, başka bir âlemden gelmiş
varlıklar! Uykuda değil, rüyada değil, kâbusta değil, tam karşımda!
“Haticeeeee!”
Sesleri kulaklarımda bütün gün çınlıyordu. Bir yandan
hayatım tepetaklak oluyorken diğer taraftan korku dolu geceler geçirmeye
başladım. İlk önceleri hayatımda ters giden şeylerden dolayı strese girdiğimi
ve böyle halisünasyonlar gördüğümü düşünüyordum. Ailem benim üniversiteyi
bitirmemle İstanbul’dan ayrılma kararı almışlardı. İki yıl Ankara’da kalıp bu
süre içinde Sivas’ta bir köye ev yaptıracak ve tamamen kendi hayatlarına
yöneleceklerdi. Peki, ben ne olacaktım? Büyük tartışmalar ve hırpalanmalar
yaşandı. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak, gördüğüm şeyler strese bağlı
olabilirdi! Işığı kapatınca uyumamı bile beklemeyen, sesler ve görüntüler...
“Lütfen anne beni yalnız bırakmayın!”
“İblis: Ey Rabbim,
beni azdırmana karşılık yemin ederim ki kesinlikle ben yeryüzünde onlar için
süsler yapacağım ve hepsini azdıracağım!” Hicr
Suresi 39. Ayet
Yıl
2008...
İstanbul’da tek başıma ayakta durmaya kısa sürede
alıştım. İletişim sektörünün cıvıltılı atmosferi (Güzel). Vur patlasın çal
oynasın zamanlar (Eğlenceli). İçi başka dışı başka afilli yalnızlıklar dünyası
(Uyum sağlanabilir). Arkadaşlarını ve sevgililerini düşmanları arasından seçen
zavallılarla yaptığım iş anlaşmaları (Sinir bozucu). Kâbuslar (Aynen devam).
Zamanla bambaşka bir kız olmaya başladım. Önceleri,
içine kapanık, mutsuz, öfkeliyken, sonraları kendini beğenmiş, kibirli ve
sosyal biri olup çıktım! Ne de olsa hayatta tek başına ayakta kalmanın kendine
has kuralları vardır. Yırtıcı hayvanlar gibi rekabet eden, en yakın arkadaşının
kuyusunu kazan ve güç savaşını kıran kırana oynayan reklâmcılar dünyası
kuralların dışına çıkanları asla affetmez. Böylece meslektaşlarım sayesinde
gece gördüklerimden korkmamayı öğrendim! Çünkü kesinlikle birlikte çalıştığım
reklamcılar, bedensiz varlıklardan daha tehlikeliydiler!
Ve ben içimde farklı sesler duymaya başladım. Biri
her gece yatmadan dua okuyan o küçük kızın sesi; diğeri soğuk, hissiz ve
kibirli olmaktan gurur duyan bir reklamcının sesi; bunlarla birlikte tanıdık
bir ses daha!
Reklamcı:
“Duygusal olmayı bir kenara bırak! Profesyonelce ve demirden
sinirlerle işine sarıl. Onların silahlarını kap ve kendilerine karşı kullan. Bu
dünyada başka türlü ayakta kalamazsın. Bu senin en doğal hakkın. Fikirlerini
çalıyorlar, seni üç kuruşa çalıştırıyorlar. Psikolojik baskı yapıyor, kendine
güveninle oynuyorlar! Buna bir son verebilirsin! Hepsine haddini
bildirebilirsin!”
Kız çocuğu:
“Sen asla onlardan biri olmazsın. Sen Allah’tan
korkuyorsun. Her zaman korktun!”
Siyah Siluet:
“Merhaba Hatice! Tekrar ben. Benden kaçamazsın, çünkü
ben senim. Ben senin vicdanınım. Aslında yapmak istediklerini yapmadığın zaman
karşına çıkan bir hatırlatıcıyım. Ben senin asıl korkman gerekenlere karşı bir
koruyucuyum! Bunu biliyorsun!”
"(Artık)
şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ı âciz
bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.” Cin Suresi
12. Ayet
Yıl
2010...
“Hatice
dün gece seni rüyamda gördüm.”
“Ben
de seni abla. Birlikte yeşillikler içinde yürüyorduk.”
“Evet,
yanımızda simsiyah giyinmiş bir adam daha vardı. Hep birlikte aydınlık bir eve
girdik.”
“Büyük
bir sofraya oturduk ve sana ballı ekmek ikram ettim.”
“Sonra
o adam üzerindeki siyahları çıkarınca, kıyafeti bembeyaz oldu ve nur gibi
ışıldadı!”
“Ve
bana sarıldı!”
“İnanmıyorum
aynı anda aynı rüyayı mı gördük?”
“Allah
hayırlara çıkarsın ablacığım.”
“Hâlâ
kâbus görüyor musun?”
“Hayır.
Uzun zamandır sadece güzel rüyalar görüyorum! Kâbuslar artık geride kaldı.”
“Ancak tevbe edip durumlarını
düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların
tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.”
Bakara Suresi 160. Ayet