Saturday, April 14, 2012

GECE YOLCUSU



Cinleri de hâlis ateşten yarattı.” Rahman Suresi 15. Ayet

Yıl 1986...

“Yattım sağıma döndüm soluma. Melekler şahit olsun, dinime imanıma. Yattım Allah kaldır beni. Nurlarına daldır beni. İmanla Kuran’la gönder beni. Âmin.”

“Aferin kızıma. Bütün dualarını ezberlemiş benim bebeğim.”

“Anne duvarda asılı olan halının desenleri, gece gözlere dönüşüyor. Beni izliyor.”

“Hatice, ateşin geceleri sen uyurken yükseliyor bazen. Biliyorsun hastalığın yüzünden. Ateşi yükselen insanların hayal görmesi normaldir. İyileşince geçecek yavrum merak etme.”

“Bazen kâbus görüyorum. Bu da mı ateş yüzünden?”

“Evet. Tabii ki. Merak etme hem, sen çocuksun, günahsızsın. Melekler hep yanında olur. Her zaman korurlar seni.”

“Biliyorum. Bütün gece benim için onlarla savaşıyorlar zaten. İyi geceler anne.”

“İyi geceler.”

Annem bir konuda yanılıyordu; gördüğüm şeylerin astım hastalığıyla ya da ateşle alakası yoktu. Başka bir konuda ise yerden göğe kadar haklıydı; melekler günahsız olanı koruyorlardı. Keşke hep çocuk kalsaydım...



“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zariyat Suresi 56. Ayet

Yıl 1993...

Nefes almak çok zordu. Astım hastalığından yeni kurtulmuş, tedaviye cevap vermiştim ancak bu sefer başka bir şey nefesimi kesiyordu. Tir tir titreyerek o simsiyah siluetin altında hareket edemeden yatıyordum. Çabalarımın hepsi boşunaydı. Boncuk boncuk terler, yüzümden süzülürken, gözyaşlarım onlara karışıyordu. İnlemek için bile dudaklarımı aralayamıyordum. Zihnimin içinde çığlıklar atsam bile, beni kimse duyamazdı. İçimden bildiğim bütün duaları okumaya başladım. Biliyordum ki birazdan ezan okunacaktı ve “o” çekip gidecekti. Çalar saat gibi hiç şaşmadan her sabah üstüme çullanan bu gölge benden ne istiyordu, tam olarak bilmiyordum. Korkuyordum.

Ve en sonunda ezan okundu. Siyah silüetin uzaklaşmasıyla, yavaş yavaş hareket edebilmeye başladım. Annemle babamın sabah namazına kalktıklarını duyuyordum, ancak yatağımdan çıkmak için gereken cesaretim yoktu. Ben oda kapısına ulaşana kadar ya tekrar karşıma çıkacak olursa?.. Yorganı kafama çekip bir müddet bekledim. Gün ışımaya başladığında hemen annemin yanına gittim. Her sabah olduğu gibi, namazdan sonra salonun bir köşesinde oturmuş mırıl mırıl Kuran okuyordu. Yanına oturup başımı omzuna koydum.

“Ne oldu kızıma?”

“Karabasan”

“Nasıl yani?”

“Anne hani seninle teravih namazına gitmiştik ya bir akşam.”

“Evet?”

“O gece namaz kıldıktan sonra, çok güzel bir rüya gördüm. Ramazan ayı bitene kadar aynı rüyayı gecenin aynı saatinde görmeye devam ettim. Rüya bitiminde ezan okunuyordu ve ben aniden uyanıyordum. İçimden bir ses namaz kılmam gerektiğini söylüyordu ama ben hep üşendim, erteledim, uyudum. Ramazan ayı bittikten sonra, gördüğüm rüya kâbusa dönmeye ve “o” gelmeye başladı. Uzun boylu, simsiyah giyinmiş, yüzünü göremediğim biri! Her gece aynı saatte… Ezandan önce...”

“Seni namaza davet ediyorlar kızım. Namaz kılmaya başla!”

“Korkuyorum anne. Namaz kıldıkça onları daha çok görüyorum. Ben görmek istemiyorum!”

Sanmıştım ki, bu görüntülerin bir düğmesi vardı da ben bütün bunlara tepki vermeyerek, o düğmeyi kapatabilecektim. Ve yine sanmıştım ki,  korkunç olan tek şey o siyah siluetti...



“Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.” Tekvîr Suresi, 29. Ayet.

Yıl 1996...

Bazı şeyler yasaksa yasaktır! Gidip elmayı yemenin lüzumu yoktu. İçimdeki falcılık tutkusunu da susturamamak benim suçumdu. İnsanların yüzüne bakarak, onlarla ilgili şaşırtıcı şeyler söylemek de nereden çıkmıştı? Ama kendimi tutamıyordum. Bazı şeyler dudaklarımdan dökülüveriyordu. Küçüklüğümden itibaren, çevremdeki insanlar benim hislerime ve sözlerime çok dikkat eder oldular. Kimi zaman kendim bile nereden geldiğini bilmediğim bilgilerin doğru çıkmasına şaşırıyordum. Ne bana ne de konuştuğum kişilere hiçbir faydası dokunmayan bir sürü şey söyledim. Söylediklerim çıktıkça korkunun yerini gurur almaya başladı. Ve siyah siluet tekrar göründü!

O kadar öfkeliydi ki, suratıma esaslı bir tokat patlattı. Tokadın acısıyla aniden irkilip, sıçrayarak uyandım. Işığı açıp aynaya baktığımda, yanağımın kızarmış olması yastığın izi yüzünden değildi! Uykular rüya ile başlıyor, rüyalar kâbusa karışıyordu. Birkaç gece üst üste o siluet rüyamda benim için yılanlarla savaştı. Bense hangi tarafı tutacağımı bilemiyordum. Yılanlara mı yardım etmeliydim yoksa ona mı? Haftalar sonra, başka bir rüyada, yılanların hepsi bedenimi sarmıştı ve ben ilk kez karabasansız uyandım.



“İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır.” Ahkaf Suresi  18. Ayet

Yıl 2000...

Artık falcılığı para karşılığı yapıyordum ve çevremde ünüm oldukça artmıştı. Bir yandan üniversite için cep harçlığım çıkıyordu, bir yandan da çevre kazanıyordum. Ama bir şeyler ters gitti ve çember kırıldı. Kâbuslarımda artık siyah siluet yoktu ancak başka şeyler vardı. Uykudan gözlerimi açınca yatağın yanında dikilen küçük insansı varlıklar! Simsiyah gözlerinin etrafında sürmeler çekili, yüzleri dövmeli, kulakları değişik, sesleri iğneli, bakışları rahatsızlık verici, başka bir âlemden gelmiş varlıklar! Uykuda değil, rüyada değil, kâbusta değil, tam karşımda!

“Haticeeeee!”

Sesleri kulaklarımda bütün gün çınlıyordu. Bir yandan hayatım tepetaklak oluyorken diğer taraftan korku dolu geceler geçirmeye başladım. İlk önceleri hayatımda ters giden şeylerden dolayı strese girdiğimi ve böyle halisünasyonlar gördüğümü düşünüyordum. Ailem benim üniversiteyi bitirmemle İstanbul’dan ayrılma kararı almışlardı. İki yıl Ankara’da kalıp bu süre içinde Sivas’ta bir köye ev yaptıracak ve tamamen kendi hayatlarına yöneleceklerdi. Peki, ben ne olacaktım? Büyük tartışmalar ve hırpalanmalar yaşandı. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak, gördüğüm şeyler strese bağlı olabilirdi! Işığı kapatınca uyumamı bile beklemeyen, sesler ve görüntüler...

“Lütfen anne beni yalnız bırakmayın!”





Yıl 2008...

İstanbul’da tek başıma ayakta durmaya kısa sürede alıştım. İletişim sektörünün cıvıltılı atmosferi (Güzel). Vur patlasın çal oynasın zamanlar (Eğlenceli). İçi başka dışı başka afilli yalnızlıklar dünyası (Uyum sağlanabilir). Arkadaşlarını ve sevgililerini düşmanları arasından seçen zavallılarla yaptığım iş anlaşmaları (Sinir bozucu). Kâbuslar (Aynen devam).

Zamanla bambaşka bir kız olmaya başladım. Önceleri, içine kapanık, mutsuz, öfkeliyken, sonraları kendini beğenmiş, kibirli ve sosyal biri olup çıktım! Ne de olsa hayatta tek başına ayakta kalmanın kendine has kuralları vardır. Yırtıcı hayvanlar gibi rekabet eden, en yakın arkadaşının kuyusunu kazan ve güç savaşını kıran kırana oynayan reklâmcılar dünyası kuralların dışına çıkanları asla affetmez. Böylece meslektaşlarım sayesinde gece gördüklerimden korkmamayı öğrendim! Çünkü kesinlikle birlikte çalıştığım reklamcılar, bedensiz varlıklardan daha tehlikeliydiler!

Ve ben içimde farklı sesler duymaya başladım. Biri her gece yatmadan dua okuyan o küçük kızın sesi; diğeri soğuk, hissiz ve kibirli olmaktan gurur duyan bir reklamcının sesi; bunlarla birlikte tanıdık bir ses daha!

Reklamcı:
“Duygusal olmayı bir kenara bırak! Profesyonelce ve demirden sinirlerle işine sarıl. Onların silahlarını kap ve kendilerine karşı kullan. Bu dünyada başka türlü ayakta kalamazsın. Bu senin en doğal hakkın. Fikirlerini çalıyorlar, seni üç kuruşa çalıştırıyorlar. Psikolojik baskı yapıyor, kendine güveninle oynuyorlar! Buna bir son verebilirsin! Hepsine haddini bildirebilirsin!”

Kız çocuğu:
“Sen asla onlardan biri olmazsın. Sen Allah’tan korkuyorsun. Her zaman korktun!”

Siyah Siluet:
“Merhaba Hatice! Tekrar ben. Benden kaçamazsın, çünkü ben senim. Ben senin vicdanınım. Aslında yapmak istediklerini yapmadığın zaman karşına çıkan bir hatırlatıcıyım. Ben senin asıl korkman gerekenlere karşı bir koruyucuyum! Bunu biliyorsun!”



"(Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ı âciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.” Cin Suresi 12. Ayet

Yıl 2010...

“Hatice dün gece seni rüyamda gördüm.”

“Ben de seni abla. Birlikte yeşillikler içinde yürüyorduk.”

“Evet, yanımızda simsiyah giyinmiş bir adam daha vardı. Hep birlikte aydınlık bir eve girdik.”

“Büyük bir sofraya oturduk ve sana ballı ekmek ikram ettim.”

“Sonra o adam üzerindeki siyahları çıkarınca, kıyafeti bembeyaz oldu ve nur gibi ışıldadı!”

“Ve bana sarıldı!”

“İnanmıyorum aynı anda aynı rüyayı mı gördük?”

“Allah hayırlara çıkarsın ablacığım.”

“Hâlâ kâbus görüyor musun?”

“Hayır. Uzun zamandır sadece güzel rüyalar görüyorum! Kâbuslar artık geride kaldı.”


“Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.” Bakara Suresi 160. Ayet

5 comments:

Yusuf Aygün said...

Son zamanlarda okuduğum en enteresan hikaye.. Hem ürkütüyor hem içinde geçmişe sitem barındırıyor hem sürükleyici hem bir yerlerle ilintili.. Eline sağlık..Ve iyi insanlar her yerde kötülerin amansız ve haksız ve çıkarcı ve iblisçe saldırılarına maruz kalır..Ve iyiler hep kendi vicdanları ve iblislerle mücadele arasında git gel yaşar..Çünkü onlardan daha kabiliyetli iken haksız yere yenilmek ve yenilgiye tahammül çok zordur..Ya onların silahlarını donanacaksın, o zaman onları kesin yenilgiye uğratırsın ama onlardan farkın kalmaz, buna da vicdanın el vermez..Ya da yenilgiyi bazen bilinçle göze alacaksın..Çünkü adaletin olmadığı yerde iyi, kötüler kadar kötü olamayacağından kazanamaz..Geçmişten izler gördüm hem de çok tanıdık...Elinize sağlık Hatice Hanım..Diğer hikayeler de çok güzel..

Yusuf Aygün said...

Hikayelere bir bütün olarak baktığımda bir çoğunda kendimden izler görmem de şaşırtıyor beni.. Bir çok okuyucuda da aynı his oluşuyordur da onlar sessiz kalmayı tercih edip okuyup gidiyorlar diye düşünüyorum..Ve hikayelerin öznesi siz olmasanızda; hikayeler, zengin bir iç dünyasının ürünleri olduğu apaçık..Kaleminiz de çok kuvvetli..Tebrik ederim

Hatice Üzgül said...

:) Teşekkür ederim son üç hikayeyi, siz yeni hikayeler istediniz diye koymuştum. Yorumlarınızı bekliyordum.

Bu benim ilk korku hikayem. Birçok reklamcıyı gücendirebilir ancak, dua etsinler yaşadıklarımı birebir yazmadım:)

Kendinizden izler görmeniz ise beni çok mutlu etti:) Benim yazmaktaki birincil amacımı, en azından bir kişi üzerinde olsun, gerçekleştirebildiğimi düşünmeme neden oldu. İnsana dokunabiliyorsam, satırlarda kendinizi buldurabiliyorsam işte o zaman ileride iyi bir yazar olabilmeyi umut edebilirim demek ki:)))

Maksude Kılınç said...

İleride iyi bir yazar olmayı gerçekten umut et.

Ayrıca, reklam dünyası bu öyküyü iyi anlayacaktır. Bırak herkes kendi ölçeğinde kendine uyarlasın.

Eline sağlık.

Hatice Üzgül said...

Teşekkürler Maksude Hanım:))

Yazmak insana iyi geliyor. Okunmak ise çok daha iyi geliyor:)))